Eğitimde kalite sorunu ve çözüm önerimiz
'30.01.2013'
haber detay

 

Eğitimde kalite sorunu ve çözüm önerimiz'
Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de eğitimde en acil sorun “kalite” sorunudur.
 
 
Her eğitim gönüllüsünün amacı olduğu gibi bizim amacımız da çocuklarımızı gelişmiş ülkelerdeki akranları ile baş edebilecek eğitim donanımına ulaşmış görmektir. 
 
Bir grup eğitim gönüllüsü olarak nasıl bir öğretim programı uygularsak hedefimize ulaşabileceğimizi bulmak için bir ekip çalışması yaptık ve bu bağlamda TIMSS, PISA gibi uluslararası sınavların sonuç raporlarını, bu sınavlarda yüksek performans gösteren okullarla ilgili araştırma raporlarını inceledik. Öğrenme-öğretme, eğitimin ekonomiye katkısı ve eğitimi etkileyen faktörler gibi konularda alan araştırması yaptık, anne babaların eğitim algısını gözlemledik, ulaştığımız verilerin uygulanabilirliğini test ettik ve önerdiğimiz yönteme yönelik uygulamalar yaptık. Bu çalışmalar neticesinde şu sonuca ulaştık:
 
Eğitimin kalitesini artırmanın yolu; Merkezi Ölçme Değerlendirme Sınavları yaparak eğitimin paydaşlarına (okul-öğretmen-veli-öğrenci) geri bildirimde bulunmaktır. 
 
Ölçme-değerlendirme sınavlarının amacı; akademik alanda okulu bütün olarak değerlendirip öğrencilerin öğrenme yeterlilik düzeyine göre belirlenen eksikleri giderici önlemlerin yol haritasını oluşturmaktır. Ölçme amaçlı sınavlar, seçme amaçlı sınavlardan çok daha objektif ve sağlıklı sonuçlar verir. Ayrıca bugüne kadar uygulanan merkezi seçme sınavlarının sonuçları, okulun ya da velinin hiç sorumluluğu yokmuş gibi, sadece öğrencinin başarısı veya başarısızlığı olarak algılanmıştır. Oysa ölçme-değerlendirme ve geri bildirim uygulamaları ile okula, öğrenciye ve veliye yapılması gereken çalışmalarla ilgili yol haritası verilir. Böylece hem okul hem öğrenci öğrenim ve öğretim ihtiyaçlarına yönelik farkındalık kazanır hem de veli eğitim ile ilgili sorumluluklarının farkında olur. 
 
Herkes yaptığı işi kendince doğru ve yeterli olduğu düşüncesi ile yapar. Yapılan işin yeterlilik düzeyini ölçmediğiniz sürece eksikleri bulamaz ve iyileştirmek için gerekli çalışmaları yapamazsınız.   
 
Ülkemizde örgün eğitimde 15 milyon 854 bin 227 öğrenci, yaklaşık 30 milyon da veli var. Türkiye’de anne-babaların eğitime bakışını veya eğitim algısını üç grupta toplamak mümkündür. 
 
1) Eğitimin öneminin farkında olanlar, 
2) Eğitimle ilgili her şeyi devletten bekleyenler, 
3) Çocuğunu okula gönderebilmeyi fedakârlık olarak görenler. 
Bu üç grubun ortak özelliklerinden biri de çocuklarının eğitimi nasıl destekleyeceklerini, eğitimde kendi sorumluluklarının neler olduğunu bilememeleridir. Dolayısıyla eğitimin tüm sorumluluğu doğrudan doğruya okula ve öğretmene kalmaktadır.
 
TIMMS (Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması) 2007 verilerine göre; Türkiye’de velilerin okula destek ve katılımının en düşük olduğu alan % 59’luk oran ile çocuklarının ev ödevlerini tamamlamada yardımcı olmaktır. Aynı alanda TIMMS ortalaması % 92’dir. Bu sonuç Türkiye’de öğrencilerin okul dışı zamanlarda aileden ve çevreden yeterli desteği alamadıklarının göstergesidir. Bu alandaki yetersizliği sadece velilerin eğitim düzeyi ile açıklamak tartışmaya açıktır. Deneyimlerimiz bize, eğitim düzeyi yüksek ailelerin de çocuklarına nasıl yardımcı olabileceklerini yeterince bilmediklerini göstermektedir.
 
Dünyada her alanda yaşanan hızlı değişimin eğitimi etkilememesi düşünülemez. O halde velilerin çocuklarının eğitimini destekleyebilmesi için yaşanan tüm yenilikler ve değişimlerle ilgili bilgilendirilmesi gerekmektedir.
 
Bireyin öğrenme becerilerini yükseltmeden okulun (toplumun) kalitesi yükseltilemez. Eğitimin standartlarını, tüm öğrenciler için eşitleseniz de öğrencilerin algılarını eşitleyemezsiniz. Eğitimde başarı için her öğrenciyi ihtiyacına göre desteklemek, bireyin öğrenme becerisini geliştireceği için eğitimin verimliliğini arttıracak ve toplumun eğitim kalitesi yükselecektir. 
 
Merkezi Ölçme Değerlendirme sisteminin püf noktası; belirlenen ölçme değerlendirme kriterleri doğrultusunda hiçbir okulun bir başkası ile karşılaştırılmasına meydan vermeden (okul sayısı, okulun tüm okullar içindeki sıralaması vb.) her okula merkezi ölçüm sonuçları ile birlikte sadece kendi sonuç raporlarını göndermektir. Aksi halde amaç okullar arasında sıralamaya dönüşür. Eğitimi etkileyen faktörler de düşünülerek farklı öğretim bölgelerinde çalışan öğretmenlerin harcadığı çaba gözden kaçırılır. 
 
Uygulanabilecek Ölçme Yöntemi; 
İlk dört yıl (1-4. sınıflar) için: Öğrenciler okuma, yazma, çözüm üretme becerilerini ve öğrenme, ödev yapma alışkanlıklarının temelini ilk dört yılda alırlar. Bu süreçte, okul-veli-öğretmen ilişkisi ne kadar güçlü ve sağlıklı ise öğrencinin öğrenme ve algılama becerileri de o oranda gelişecektir. 
 
Öğrencilerinin başarısı için öğretmenlerin öğretim yılının ilk günlerinde velilerinden beklentilerini ve kendisinin onları desteklemek için ne yapacağını açık bir dille ifade etmesi, hem öğretmenin işini kolaylaştıracak hem de velinin çocuğunu desteklemek için ne yapması, nasıl davranması gerektiğini bilmesini sağlayacaktır. 
 
İlk dört yıl için her okula yılda iki defa her okulun kendisinin uygulayıp kendisinin değerlendireceği, ölçme kriterleri belirlenmiş merkezi sınavlar gönderilebilir. Böylece okul sistemi içinde öğretmenlere yaptıkları çalışmanın yeterliliğini ölçme ve velilerini doğru bilgilendirme şansı verilmiş olur. 
 
5. sınıftan 12. sınıfa kadar: 5-12. sınıflarda verilen eğitimin yeterliliğini, TÜBİTAK’ın da önerdiği gibi merkezi ölçmeye ek olarak, değerlendirmek ve geri bildirimde bulunmak gerekiyor. 
 
Sınıfta kalmanın sınıf birincisi olmaktan daha zor olduğu günümüzde, öğrencilerin bu sınavları ve geri bildirim raporlarını önemsemesi için liseye ve üniversiteye geçiş sistemini her yıl için % 5’i geçmeyecek şekilde çok düşük oranda okul performansı yerine etkilemesi bir başka deyişle sınavın yaptırımı olması gerekmektedir. Daha önceki SBS uygulamasında olduğu gibi her yıl uygulanan sınavın geçiş sistemini yüksek oranda etkilemesi, ilk yıllarda başarısı düşük öğrencilerin ümitsizliğe kapılmalarına ve çalışmaktan, öğrenmekten vazgeçmesine neden olacaktır. Örneğin liseye geçişte, 5. sınıfın sonucu %5, 6. sınıf sonucu %5, 7. sınıf sonucu %5, 8. sınıf sonucu %85 oranında kullanılırsa öğrenciler başarılı olmak için sürekli çaba harcayacaklardır. Okulun başarı için ne yapması gerektiğini bilerek çalışması ve sınav sonuçlarının geçiş sistemini çok düşük oranda etkilemesi öğrencilerin farklı eğitim kurumlarına ihtiyacını en aza indirecektir. 
 
Türkçe, matematik-geometri, fen bilimleri ve sosyal bilimler alanlarında yapılacak merkezi sınavın değerlendirmesinin PISA, TIMMS gibi uluslararası ölçütlere uygun yapılması ve eğitim kalitesinin artırılması için yapılması gereken çalışmalarla ilgili okula-öğretmene-öğrenciye ve veliye geri bildirimde bulunulması eğitimin taraflarının eğitim bilinci artacaktır. Bu yöntemle; öğretim sürecinin her aşaması denetlenerek alınabilecek önlemleri belirlemek kolaylaşacak, kalite standardı kendiliğinden yükselecektir. Okul ve öğretmen hangi alanlarda ne eksiği olduğunu ve başarıyı artırmak için ne yapması gerektiğini görecek, veli öğrencisini desteklemek için ne yapması gerektiğini bilecek, öğrenci eksiğinin ne olduğunu ve nasıl düzeltebileceğini öğrenecektir. Ne kadar çok ölçme –değerlendirme ve geri bildirim yaparsak eğitim kalitemiz o oranda yükselecektir. 
 
Hatice YILMAZ



Bu site bir BMS PROJE iştirakıdır.