Sahte Raporla Suçlu Kim!
'21.05.2013'
haber detay

 

SAHTE RAPORLARDA SUÇLU KİM?
'Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri bunun üzerinde kafa yormalıdırlar diyesim geliyor, öğretmeni suçlama kolaycılığına kaçarlar diye ödüm kopuyor.'
 
 
 
 Nasrettin Hoca eşekten düşmüş, etrafında toplanan çocuklar gülmeye başlayınca: ‘Ne gülüyorsunuz, ben zaten inecektim.’ demiş. 
Bu fıkra da aslında konuyu çok iyi örneklemedi ama yine de en azından büyük mizah ustamızı anmak adına dursun yazının başında.
MEB son sınıfların okulda zapt edilemeyeceğini anlayınca 'Büyüklük bende kalsın.' dedi ve 'Bu yıla mahsus J izin verdi öğrencilere.
 
Son yıllarda -belki 10,15 yıldır- öğrencilerin son sınıfta okuldan kaçma modası başladı. Kırklı yaşlarda olanlar, şöyle bir hatırlayın. Biz öyle rapor mapor almayı bilmezdik. Rapor nereden alınır, kim verir, alındıktan sonra ne yapılır, gibi konularda fikrimiz bile olmazdı. Öyle dershaneye de ara sınıflarda falan gidilmez, son sınıfta – o da imkanı olanlar- gidilirdi. Bir de bizim zamanımızda ‘hızlandırılmış dershane vardı J’. Hani böyle gaza basılmış gibi, mesela konular hızlı hızlı anlatılır, bazı konular atlanırdı. O yüzden hızlandırılmış dershanelerde ders anlatan hocalar hızlı konuşanlardan seçilirdi. J
 
Devamsızlık süresi o zaman da 20 gündü ama geriye kalan 25 günlük ‘özürlü’ kısmını bilen –gerçekten hasta olup hastaneye yatanlar hariç- olmazdı.
 
Lise son sınıfın son dersinde ilkokulda tahtaya yazdığımız ‘Akdeniz, Karadeniz, biz karnelerimizi isteriz.’  klasiğini Yine ama bu kez -artık büyümüş olduğumuz için- matrak olsun diye yazardık. Son Cuma günü son ders hocamız karnelerimizi sınıfa getirip dağıtırdı ve hep beraber okulun bahçesinde müdürün ‘sonsuza kadar sürecek’ hissi veren konuşması ardından İstiklal Marşımızı coşkuyla söyleyip dağılırdık. Karnedeki notlar elle yazılırdı o zamanlar ve notları değiştiremeyelim diye üzerine bildiğiniz selobant yapıştırılırdı.
 
Karnemiz kötüyse eve olabildiğince geç gitmeye gayret eder, ancak babamızın tepkisi azalınca tatile girdiğimizi anlardık.
 
Bugünün son sınıfları gibi günde yüzlerce soru çözmezdik. Zaten çözebileceğimiz soru sayısı da sınırlıydı. Birkaç test kitabı tüm yıl boyunca tek çalışma alanımız olurdu. Çoğumuz şimdikilerin bir haftada çözdüğü çoktan seçmelileri yıl boyu çözerdik.
 
Bununla birlikte biz ülke yönetimini tanır, ekonomik gelişmeleri bilir, dünyadaki önemli gelişmelerden haberdar olurduk.
 
Arkadaşlarımızla mahallemizde bir araya gelir oyunlar oynardık. Misket, kızılcık, saklambaç, voleybol, futbol gibi oyunlar yaş gruplarına göre paylaşılır ve oynanırdı. Örneğin saklambaçtan voleybola terfi etmenin yazılı olmayan kuralları ve zamanı olurdu.
 
‘İsim, şehir, hayvan’ oynardık akşam oturmalarında. Hepimiz ‘67’ ilin tamamını plakalarıyla bilirdik yaşadığımız şehirden başkasını görmesek de.
 
Açardık atlası dünyayı gezerdik, Ulanbator’un Moğolistan’ın başkenti olduğunu da, Bering Boğazını da bilirdik. Pasifikteki İngiliz adalarına, Orta Amerika’daki Fransız Guyanası’na sinir olurduk.
 
Bülent Özveren’in çok düzeyli ve ciddi sunumuyla Ben Bilirim ve Banko yarışmalarını izlerdik unutmadan.
 
Her neyse.
 
Ne günlerdi demek bile yaşlandığımızın göstergesi aslında.
 
Ne oldu bizim gençliğimize, şimdikiler birçok açıdan daha iyi durumda olmalılar. Günümüzde bilgiye ulaşmak bizim zamanımıza göre ışık hızında neredeyse.
 
Okullarımız ne durumda? Binlerce okulda yüzbinlerce öğretmen varken öğrenciler legal illegal tüm yolları zorlayarak neden okuldan kaçmaya çalışıyorlar?
 
Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri bunun üzerinde kafa yormalıdırlar diyesim geliyor, öğretmeni suçlama kolaycılığına kaçarlar diye ödüm kopuyor. İçinde bulunduğumuz durumda en az sorumlu olan eğitimcilerdir.
 
Çünkü yapılan önemli değişiklikler eğitimcilere sorulmadan hayata geçiriliyor!
 
Metin KOÇER



Bu site bir BMS PROJE iştirakıdır.